4 Mart 2012 Pazar

COPIE CONFORME (ASLI GİBİDİR )




İran sinemasının dünyaca tanınmış yönetmenlerinden Abbas Kiarostami’nin yönetmenliğini yaptığı  filmin başrolünü Fransız oyuncular Juliette Binoche ve  William Shimell paylaşmaktadır. 2010 yılında seyircisiyle buluşan film dram türündedir.

            “Aslı Gibidir”  in konusuna gelince ince nüktelerle birçok konuya dokunmuş Kiarostami. İki kişi arasında geçen uzun diyaloglarla yaşamı, farklı bakış açılarını, kadın erkek ilişkilerini irdeleyen Kiarostami’nin çıkış noktası ise orijinal ve kopya kavramlarıydı. “Orijinali bırakın, iyi bir kopyasını alın” diyordu filmde. Ve kopyanın orijinalin değerini ortaya çıkaracağını söylüyordu.

Olay örgüsüne gelince film Toskana’da geçiyor. İngiliz yazar olan James Miller “Aslı Gibidir” isimli kitabı hakkında bir konferans vermektedir. Konferansı izlemek üzere salona giren Julien yanında gelen oğlunun ısrarları yüzünden salondan çıkmak zorunda kalır. Julien yanında oturan kişiden yazdığı notu yazara ulaştırmasını ister. Konferans sonunda Julien’in antika dükkanına gelen yazarla Julien arasında orijinal ve kopya hakkında bir sohbet başlar. Sohbete açık havada devam etmeye karar verirler. Julien’in arabasına binen ikili bir yandan hararetli sohbetlerine devam ederken diğer yandan da Julien’in seçtiği sürpriz mekâna doğru yol alırlar. Küçük otellerin bulunduğu, tarihi bir mekâna gelirler. Mekan son derece hareketli, kalabalıktır. Evlenmek için gelen çiftler de oldukça fazladır. Kahve içmek üzere bir kafeye otururlar. Kısa bir süre sonra James telefonla konuşmak için dışarı çıkar. Kafede çalışan yaşlıca bir bayan Julien’e kocanız iyi bir eş der. Bunun üzerine kadın ve Julien arasında ilginç bir konuşma geçer. Julien yazarı kasdederek sürekli işini düşünen ve başka hiçbir şeye zaman ayırmayan bir koca olduğundan yakınır. James kafeye geri döndüğünde her şey değişmiştir.  James ve Julien birden 15 yılı devirmiş bir çift oluvermişlerdir. Bu sahneden sonra ikili arasında benzerine zor rastlanacak bir konuşma başlar. Karşımızda birbirini yıllardır tanıyan evli ve çocuklu bir çift vardır. Birbirlerini suçlayan hayata bambaşka bakan bir çift. Kadının tek isteği ilgidir. Kocası tarafından fark edilmek, ilgilenilmektir. Kocası ise hayata bambaşka bakan her şeyin değiştiğini ama bunun kötü bir şey olmadığını düşünen kadına göre bencil, sorumsuz ama kendine göre olması gerekeni yapan bir kişiliktir. Kafeden kalkan çift bulundukları mekânı gezmeye devam ederken aralarındaki sohbet bir hesaplaşmaya döner ve hiç de umulmadık bir yerde ve umulmadık bir şekilde sonlanır.

            Bir filmi izlediğimizde iyi kötü bir fikir mutlaka oluşur kafamızda. En azından filmin sonunda ayrılan vaktin değip değmediği bir iki cümleyle vurgulanır. Bu filmi izledikten sonra aklımda sadece bir soru belirdi. Evli olup olmadıklarını düşündüm başroldeki ikilinin. Sonunda ise filmin çıkış noktasında buldum cevabı. Kopyası aslını aratmayacak kadar iyiydi. Filmde o kadar ilginç noktalara öylesine incelikli bir yaklaşım var ki ve öyle örneklemelerle farklı farklı konular iç içe anlatılmış ki sadece küçük bir kısmına değinebildim. Filmin sonunu da özellikle anlatmadım. Filmin sonunu öğrenince hevesi kaçanlardan değilim ama yine de bu filmi herkes izlesin, kimsenin hevesi kaçmasın diye oldukça özet geçtim bile diyebiliriz.

Kiarostami filmi’nin karakteristik özelliklerini taşıyan filmde yakın uzun planlar, uzun araba içi diyalogları ve  manzara görüntüleri ile sabit kamera kullanımı söz konusuydu. Müzik kullanımı ise yok denecek kadar azdı. Müziğin, filmin ruhunu yansıtmakta çok önemli olduğuna inanmamdan bu konuda filmin eksik olduğunu düşünsem de filmin işlenişi ve konunun irdelenişindeki farklılık izlediğime değdi dedirtti bana. Juliette Binoche’un oyunculuğu ise her zamanki gibi mükemmeldi. İzlemeye değecek bir neden daha…
Filmin insanın ufkunu açan ve düşündüren yanını ayrıca sevdim. Özellikle İran sineması filmlerini sevenlere şiddetle tavsiye ederim.