Sizlerin de
hatırlayacağı gibi 2010 yılının ses getiren filmlerinden biri oldu İncir
Reçeli. Popüler olan her şeye küçüklükten kalma bir antipatim var. İncir Reçeli
çıktığı zaman da inatla izlemesem de Facebook’taki ve Twitter’daki muhabbetlerden beni bir merak sardı sorma
gitsin. İzleyiverdim ben de. Aslında hayatımızda da belirgin etkileri oldu bu
filmin. Mesela Halil Sezai’yle tanıştık. Bunalımlarımızı şarkılarıyla
destekleyen yeni biri öyle değil mi. Neyse konudan sapmayalım filme geçiyorum.
Senaristliğini ve yönetmenliğini
Aytaç Ağırlar’ın yaptığı filmin başrolünü Sezai Paracıkoğlu ve Melike Güner paylaşıyor.
Filmin türü ise dram.
Filmin konusuna bakacak
olursak televizyon için skeçler yazan ama çok başarılı olamayan Metin adında
bir senaristin barda sarhoş olmuş ve evine gidemeyecek durumda olan bir kızı
Duygu’yu evine götürmesiyle başlar hikâye. Uyandığında kızı bulamayan Metin
duvarda bir postite yazılmış bir not bulur. Önce bu durum Metin’i rahatsız etse
de barda Duygu’yla tekrar tekrar karşılaşırlar ve birbirlerine aşık olurlar.
Her şey iyi giderken Duygu ortalıktan kaybolur. Bir süre sonra tesadüfen
metroda karşılaşırlar ve Metin Duygu’nun AİDS olduğu gerçeğini öğrenir. Buna
rağmen tutkulu bir aşk yaşayan çiftimizin aşkı, Metin’in kendince suçlu
olduğunu sandığı kişiyi Duygu’nın babasını cezalandırmasıyla sarpa sarar. Duygu
Metin’i terk eder. Metin Duygu’ya ulaşmak için uğraşırken yaptığı hatanın
farkına varır. Duygu’nun babası ölmüştür ve Duygu gitmiştir. Metin bunalıma girer
günlerce evden çıkmaz ve sonunda Duygu’nun ağzından çıkan cümlelerle onun
yaşadıklarını anlatan bir film yapar. Filmin galasında Duygu’nun Dr. unu bulan
Metin Duygu’nun yattığı hastaneyi öğrenir ve onunla son bir konuşma yaptıktan
sonra ona veda etmek zorunda kalır.
Filmin konusunu
özellikle uzun uzun anlattım ki eleştirilerim kafanızda daha rahat şekillensin.
Neresinden başlasam bilemiyorum. Eğer fantastik bir film olsaydı izlediğimiz o
zaman hiçbir anormallik yoktu. Ama anlatılan konu gerçek bir kesit gibi yaşamla
örtüşüyorsa o zaman gelişen diyaloglar, konunun anlatımındaki gerçek dışılık
bir anda yapaylığa dönüşüyor ki bu da izlemesem de olurmuş dedirtiyor insana. Konuyu
beğendim . AİDS hastalığına ülkemizdeki bakış açısının ne kadar korkunç olduğu malum.
Ben aslında en çok Metin ve Duygu arasındaki diyaloglara takıldım. Hayal
dünyasında yaşamayalım. Şimdi Metin barda kızla tanışıyor ve kızla günlerce
aynı yatakta uyuyorlar üç nokta…Mümkün mü bence hayır. Bu arada barda
tanışılması değil mesele birlikte uyumakta. Neyse kızın hastalığını öğreniyor
Metin kızı da deli gibi seviyor. Ama kızı tedavi olmaya ikna edemiyor yazık.
Kızın bahane de ayrıca saçma insanlar acımasız mimleniriz. Falan filan.
Hastaneden çıktın mı kim tanıyor ki seni. Bir gün bile fazla yaşamak için ki
tedaviyle ciddi anlamda uzatılabiliyorsa ömür her şeye değmez mi? Özellikle
takık olduğum sahneye gelecek olursak her yere mumlar yakmışlar. Evet mum
iyidir romantizm candır da. Karşılıklı çıplak oturup birbirlerine sadece parmak
uçlarıyla dokunup hayatları için ne anlam ifade ettiklerini söylemeleri. Ben mi
çok ruhsuzum diye de düşünmedim değil. Ama bence yok böyle bir romantizm
anlayışı. Olsa güzel olurdu tabi. Ama yok. Duygu’nun elini kesip evi terk
ettiği sahnede banyonun ışığını açık bırakması gibi bir olay var. Metin eve
geliyor banyonun ışığı yanık. Bekliyor Duygu’nun gittiğini anlıyor ama kesinlikle gidip içeri
bakmıyor. Belki kız banyoda bayıldı. Öyle bir şey olsaydı o bakana kadar
ölecekti zaten..Filmin yine tutarsız olduğunu düşündüğüm başka bir bölümü de Metin
kızı takip edip evine gidiyor. Babasına çeşitli küfürler edip adamı komaya
sokuyor. Sonra aynı akşam Duygu’yla kavga ediyorlar. Şimdi tanımadığın
etmediğin adama gidip onca lafı saymadan sevgiline bu adam kim diye bir
sorarsın haydi sormadın manyaksın saydın sövdün. Sevgiliyle öyle büyük bir
olayın kavgası o şekilde olmaz.. 2 cümle. Hesap sorarsın ne bileyim..Yok böyle
bir coolluk .. Sonlara doğru filmin galasında Duygu’nun Dr. uyla karşılaşıyor
Metin ve adamın yakasına yapışıyor adamı doğduğuna pişman ediyor. Çok önemli
olmasa da o da saçmaydı. Bunlar filmin anlatımında bana yapay gelen yerlerdi.
Ama dikkatimi çeken ve beni rahatsız eden başka şeyler de var. Metin karakteri
çok küfreden bir karakter. Gerekiyorsa edilebilir ama nedense Metin öyle bir
küfrediyordu ki yani resmen kulak tırmalıyor. Belki de gerçek hayatta etmiyor.
Tabi oyunculuk böyle bir şey her rolü sindirerek oynamalı. Yine bir başka nokta
Duygu sürekli peruk takıyor ve kışın takılabilecek örgü şapkalar takıyor ve
ayağında da sürekli yüksek platformlu ayakkabılar. Kızın saçıyla ilgili bir
sorun yok. O kadar çeşit çeşit peruk niye. O örgü şapkalar yaz sıcağında ne
alaka. Bir de oyuncunun boyu belli ki kısa. Ülkemizde kısa olmak ayıp değil.
Ortalama belli zaten. Kızı leylek gibi yapıp o koca ayakkabılarla dikkati
dağıtmaya ne gerek var. Neyse biraz da tekniğe bakalım.
Filmin müziklerini çok
başarılı buldum. Sahnelere göre seçimleri de gayet iyiydi. Ayrıca filmdeki caz
parçalar da harikaydı.
Atmosfer de iyiydi.
Acıklı bir aşk hikâyesi için gerekli atmosfer sağlanmış filmde. Tabi atmosfere
biraz yazık olmuş. Mekân seçimleri, filmdeki renkler, ışık kullanımı, çekimler,
kurgu gayet iyiydi. Her şey aşk için
uygundu.
Film hakkındaki olumlu,
olumsuz düşüncelerimi yazdım. İzleyin, okuyun bir de bu açılardan bakın derim.
Ahh aşk ne güzel şey. Çocuk kıza aşık kız hastaydı öldü yazık aşkları yarım
kaldı duygusallığı da bir yere kadar…
Aşk tesadüfleri sever diyorum en temizi :) incir reçeli de fena değildir fantastik bir aşk hikayesi sonuçta ikiside ama fantastik olması gerçeklikle örtüşmemesi anlamına gelmiyor. hani izlediğimden değil ama konuşulanlardan bildiğim kadarıyla kurtlar vadisi gündemde ne kadar siyasi askeri konu varsa değinen bir dizi ama gerçeklikle alakası yok misal... film güzel şimdi yerden yere vurmanın "knitpicking" yapmanın anlamı yok. güzel bir yazı yinede. her zamanki gibi devamını bekliyorum. Bir de "Ay büyürken uyuyamam" ın incelemesini alabilir miyiz? :D
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSorun şu ki İncir Reçeli fantastik bir film değil. Fantastik olsaydı mesela Jeux D'enfants gibi o zaman bazı şeylerin gerçeği yansıtmasını beklemezdim ki Aşk Tesadüfleri Sever İncir Reçeli'yle kıyaslanamayacak kadar profesyonel bir filmdi. Ayrıca gerçeklikten kastım olayın gerçekle örtüşmesi değil kendi gerçekliğinde tutarlı olması. Yani gerçeğe yakın yapılıyorsa da bundaki tutarlılığı. Kurtlar Vadisi kendi içinde tutarlı bir dizi izlemeni tavsiye ederim. Duyduklarınla yetinme bence. Son olarak da "Ay Büyürken Uyuyamam" hakkındaki yazımı önümüzdeki günlerde paylaşacağım. İlgine teşekkür ederim...
YanıtlaSilİncir Reçeli sonuna kadar izlemeye tahammül edemediğim bir filmdi. Bence tam da "Aşk tesadüfleri sever" tadında bir film yapmak amaçlanmış ama olmamış işte... Şu an düşünüyorum da acaba Aşk Tesadüfleri Sever'de İncir Reçeli'nin oyuncuları oynasaydı nasıl olurdu? El cevap; kesinlikle korkunç olurdu. Tam tersi olsaydı peki? İşte o zaman İncir Reçeli bu kadar antipatik olmazdı galiba. Oyunculukları kötüydü demiyorum asla ama Halil Sezai ve partneri bu tarz bir film için kesinlikle yanlış seçim.
YanıtlaSilMerhaba
YanıtlaSilÖnce yorumunuz için teşekkür ederim. Aslına bakarsanız sizinle şöyle bir noktada ayrılıyoruz. Oyunculuklar bizi rahatsız etti. Bunun nedeni tam olarak onların o rollere uygun olmamasından ziyade yaratılan karakterler. Karakterlerin iyi oturtulamadığını düşünüyorum. Kendi içinde çelişen yanları var. Bunun oyunculukları kötü etkilediğini düşünüyorum. Halil Sezai için çok net bir şey demek zor. Çünkü başka bir rolde görmedim kendisini. Ama Melike Güner'in Doktorlar'daki, eski bir dizi olan Ekmek Teknesi'ndeki oyunculuklarını düşündüğümde daha başarılı olabileceğini düşünüyorum. Ve Aşk Tesadüfleri Sever filmi konusundaki görüşünüze kesinlikle katılıyorum.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilHalil Sezai psikolojik gerilim tarzı bir filme kesinlikle çok yakışır bence. Hatta böyle bir filmin müzikleri de hali hazırdaki kendi şarkılarından seçilebilir:))
Sil